Kendinden Nefret
Bir sanatçının kaleminden çıkmış mektuplar, o sanatçıyı yakından tanımak isteyenlerin başvuracakları ilk kaynaklardır. Çünkü bir sanatkârın ruh hallerini, sevgilerini, nefretlerini bu mektupların sıcak ve samimi satırları arasında bulmak hiç de zor değildir.
Cahit'in kız kardeşi Nihal'e
yazdığı mektupların birinde "Ben kendini sevmeyen bir
budalayım. " demesi, içinde bulunduğu ruh halini ifade
etmesi bakımından mühimdir.
Bu, kendini sevmeme ya da
kendinden nefret vakıasının şâirin fizik yapısı ile ilgili olduğunu
söyleyebiliriz. Ahmet Haşim gibi, o da kendisini çirkin bulmakta, boyunun
kısalığından ve fakirlikten yakınmaktadır. Bu mahrumiyetler, şâirin her şeyi
karanlık görmesine yol açar. Alnına vurulan bu damgayı inkâr etmesi mümkün
değildir. Kendisini "askerlerinin bir bir düştüğünü görüp de düşmanın
ortasında yalnız başına kalan kılıcı kırık, tüfengi boş, süngüsü kör bir
bedbaht kahraman vaziyetinde" görür. O kadar çaresizdir. Çoğu zaman,
etrafındaki her şeyin kendisine karsı sanki gizli bir ittifak yapmış olduğu
zehabına kapılır. Bu müthiş hakikat, hayat yolunda daima karsısına çıkacak bir
heyûlâdır. Talihin bu müthiş haksızlığı karşısında mesut
olmaktan ümidini kesmiş görünen Cahit, teselliyi sanatta ve muvaffakiyette
arayacaktır. Mutlaka bir şeyler yapacak, ömrünü gaye olarak seçtiği
şiir uğruna harcamaktan çekinmeyecektir. Aksini düşünmek Cahit'e göre
zavallılıktır.
"O kadar zavallı
değilim! Eğer düşündüğün gibi olsaydım ilk ve son işim intihar olurdu... Fakat
hayır yaşayacağım. Bütün bu mahzurlara rağmen talihin bütün namussuzluğuna
rağmen yaşayacağım ve Nihal, sen kardeşinle iftihar edeceksin. Bunu sana
vadediyorum. "
“Mesut olmamak, bedbaht
olmak için şahsımda bütün şartları topladığım halde yasamağa karşı sonsuz bir
iştiyakım vardır." demesi, onun bütün karamsarlıklarına ve şikayetlerine
rağmen yaşamayı ne kadar sevdiğini gösterir.
Yakın arkadaşı Ziya Osman da
Cahit'in aşk konusundaki bedbinliklerini, hatta içki ibtilâsını da bir dereceye
kadar bu ruh haline bağlayarak şöyle der:
“Cahit'in böyle kendinden
kat kat küçük yaşlarda kızlar sevmesinin sebebini, daha lise sıralarından,
hafta başları, Kadıköy'deki yengesine gittiği zamanlardan beri biliyordum. ..
Cahit, kendisinin çirkin, hiç bir kızın beğenmeyeceği, beğenemeyeceği kadar
çirkin olduğuna inanmıştı. Bence, erkekte güzellik veya çirkinliğin hiç bir
önemi olmadığı halde, o, bu konuda aşırı bir duyarlık gösteriyor, bunu bir
kara talih sayıyordu. Ta o yıllardan beri aklımdan çıkmamış, aşağı yukarı
şöyle diyor: "Ben çirkinim, yetişkin kızlardan beni beğenen olmaz. Onlar
tecrübelidir. Ben ancak, küçük yaştaki toy kızları elde edebilirim, ancak
onlar bana yüz verirler." Bu sözlerden yıllarca sonra;
Sert konuşmaya başladı
aynalar mısrasını yazacak; otuz beşine geldiğinde; Neden
böyle düşman görünürsünüz Yıllar yılı dost bildiğim aynalar beytini düzecek
Cahit, daha o zamanlardan, ömrümde Sükût'un Aynalar faslında yer almış, adı
bile çok şey söyleyen Dar Kalıp şiirinde; Aynam, aynam bana bir devle bir cüce
Halinde gösterir içimle dışımı Bu müthiş tezadı duyup düşündükçe
zaptedeyim ben haykırışımı? diye haykırıyordu. Ben de bugün Türk
şiirinin, aynalardan en çok dikkati çekecek kadar çok bahşetmiş
şâirinin, aynalarla bu bir türlü alıp veremeyişinin sebebini daha o zamandan
anlamış oluyordum. Aynı ruh kompleksi içinde yasadığını işittiğim Ahmet Haşim
gibi, Cahit Sıtkı da fizik yapısından, kendi deyimiyle dar kalıbından memnun
görünmüyor: sabah traş olurken seyrettiği yüzünden sonra bu yüzden, ancak
küçük kızların "hayatında ilk erkek" olabileceğine inanıyor; akşam
demlendiği meyhanenin duvarlarında belki aynalar da bulunuyor, bu aynalardaki
hayaline gözü ilişince, belki bu yüzden de bir kaç kadeh daha atmış oluyordu."
Cahit Sıtkı, kendi şiir
estetiğinde "form"a hususi bir yer ayırır ve bunun sebebini de kendi
fizik çirkinliğinde arar:
"Simdi sana bir
itirafta bulunabilirim: Form meselesine bu kadar takılıp kalmam, onun hakiki
mahiyetini 'araştırma yolunda bu kadar çalışmam fizik çirkinliğimin
mahsulüdür. İnsan mahrum olduğu şeyin kıymetini ve manasını daha iyi
anlayabiliyor."
Güzelliğe karsı duyduğu zaaf
da bu yüzden olmalı.